20 Mart 2014 Perşembe

GEORGE ORWELL; "1984"





       Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanında Büyük Birader… Her şey üzerinde kesin hakimiyeti ve iradesi bulunan, diktatörlüğün belki de ortaya çıkmış en akıllıca şekli. Kullandığı yöntemlerle, çok katı bir otoriter düzen kuran, tek liderdir. Kurduğu parti aracılığı ile insanları istediği şekle sokarak yönetmeyi amaçlamış katı bir düzen kurmuştur. Tarih bunun gibi nice krallar, sultanlar ya da padişahlar ile doludur, kurdukları devlet düzeni içinde yaşayan insanların, sorun çıkarmadan yaşamaları için bu yöneticiler, kendi çıkarlarına yönelik bir takım kurallar koymuşlardır. Koyulan bu kurallar ya da yasalar kimi zaman dine, kimi zaman mantığa ve bilime göre hazırlanmış, kimi zamanda tamamen toplumun ihtiyacını karşılayacak şekillerde tasarlanmıştır. Her ne açıdan bakarsanız bakın, bu kurallar katıdır ve uyulması gerekir, temelinde ne olursa olsun, hepsi de tek bir iradenin ya da bu iradeye bağlı bireylerin düşüncesi ile oluşmuş ve tamamen toplumu istenilen şekle sokmak amacıyla oluşturulmuşlardır.


       Bu amaçlara bakıldığında en göze çarpanı elbette ki toplumu “kayıtsız, şartsız boyun eğmesi” amacına göre düzenlemektir. Buradan şu sonuçta çıkarılabilir: günümüz yasaları da bunu istemektedir, ancak bu gün bu anlayış şekil değiştirmiş ve yerini; bilgili fakat yine de boyun eğmeye devam eden bir zihniyet yaratma amacına bırakmıştır. Ancak bu konuya tümüyle bu açıdan bakmak yanlıştır, ama “yönetmek” denilen olgunun temelinde yatan nihai gerçek budur: yani, insanlara belirli kalıplar verilerek, istenilen şekillere sokmak, başka bir deyişle boyun eğdirmenin yollarını bulmaktır. Bir taraf kuralları koyar, diğer taraf ise bu kurallara uyar, yönetimler değişse de anlayış değişmez. Kitapta en göze çarpan ifadelerden biri de bu konuya değinmektedir. Büyük Birader’in, doğumu belli olamasa da, ölümü asla gerçekleşmeyecektir. Devamlılığını ve gücünü “yönetenler değişse de, yönetim anlayışı değişmeyecektir.” Prensibinden almaktadır. Bu açıdan baktığımızda, bu tarz sistemleri ya da bireyleri yok etmek imkansızdır. Tarih içinde yönetici takıma karşı çıkanlar da olmuştur.

        Ancak, bu yönetimlere başkaldırmalar, zaman zaman başarılı olabilmişlerdir, tamamı ile değişik bir yönetim anlayışı tümden etkili olamamıştır, çünkü yönetimdekileri devirenler kısa bir süre sonra, gücü ya da iktidarı zamanla yanlış kullanmaya başlamıştır. Alman Nazileri veya Rusya Komünistleri gibi yönetimler ya da insanlar, kitaptaki şekliyle açıklandığı gibi, insanların yaşayabileceği bir cennet yaratmak amacı ile uğraşmışlardır, ancak Büyük Birader anlayışı için önemli olan insanlar değil tamamen iktidardır. Yönetimi altında yaşayanları, kendisi gibi düşünmeye zorlamak ya da bu yönetim anlayışına ayak uydurmaları için uğraşmak yerine bu insanlara düşünme hakkı bile tanınmaz, böylece insanların hiçbir şey için kafa yormaları gerekmemekte çünkü Parti, insanlar için her şeyi düşünmektedir. Parti, günlük yaşam, iş kuralları, yargı sistemi, medyanın yapısı ve en ilginci eşler arasındaki cinselliğe bile karışmaktadır.

        Her alanda olduğu gibi Parti, her şeyin üstünde etkili olarak yönetimini pekiştirmektedir. Kurulan bakanlıklar tamamı ile içerdikleri anlamın tam tersi bir amaca hizmet etmektedir. Örneğin, Sevgi Bakanlığı işkence ve zulümlerle, Bolluk Bakanlığı insanları daha çok nasıl sefalete düşürebilir; bunların tespitiyle, Barış Bakanlığı ise savaşlarla ilgilenmektedir. Buna çiftdüşün adı verilmektedir. Çiftdüşün, bir kavram ile ilgili olarak bir şeyin hem yanlış hem doğru olması olabileceği gibi, kavramın sizin içi yararlı bir şeyi ifade etmesi yararlı; sizin için her hangi bir yararı yok ise zararlıdır, olarak tanımlayabiliriz. Çiftdüşün yöntemi sayesinde Parti, her alanda istediği gibi oyunlar oynamaktadır. Kavramları işine geldiği gibi yorumlamakta ve işine geldiği gibi açıklamaktadır. Bu günün yönetim anlayışına baktığımızda benzerlikleri fark etmemek işten bile değildir.

       Söz konusu olan günümüz hükümetindekiler, aynı Büyük Birader yönetim anlayışında olduğu gibi muhalefeti ve halkı umursamadan kararlar almakta, kanunları istediği gibi yorumlamaktadır. İşine gelmeyeni, işine geldiği gibi, işine gelecek şekilde düzenle! İşte bu anlayış temelde bulunan çarpıklıkları anlatmaya yeter. Büyük Birader’in insanların cinselliklerine bile karıştığını kitap açıkça belirtmektedir, böyle yapılmasındaki amaç: parti yönetimini benimseyecek olan yeni nesillerin doğmasını sağlamak ve bunu yaparken de zevk duymamaktır. Bu günkü yönetim insanlara üç çocuk yapılmasını telkinde bulunarak, insanların çocuk yapmalarına bile karışmak istemiştir, amaçları farklı olsa bile sonuç olarak her alanda etkin olmak günümüz hükümetince önemli bir meziyet olarak görülmektedir.
Eğitim sistemi ile ilgili söylenecek çok şey olmasına rağmen bu konuyu özlü bir şekilde anlatmak faydalı olacaktır. Kitapta bahsi geçen etkin bir eğitim sistemi benimsenmemiştir. Zaten eğitim sistemi, kitapta söz konusu olan yönetimi, destekleyecek tarzda olacaktır.

        Eğitim proleterler açısından yeniden düzenlenmiştir ve amacı tamamen Büyük Birader hakkında kötü düşünen birinin, anında Düşünce Polisi’ne ihbar edilmesine dayalıdır. Bu amaç doğrultusunda ajanlar okulu kurulmuş ve halk devletin bir ferdi olarak aynı zamanda onun koruyucusu olmaktadır. Devlet bunu şöyle sağlar: ajan okulunda yetiştirilen bireyler, şüphelendikleri kişileri Düşünce Polisi’ne ihbar ederek yakalatırlar böylece devlet, kendine karşı koymak isteyenleri zahmetsizce saptamayı başarır. Bu gün yaşananlara baktığımızda, eğitim sisteminin durumu çok da iç açıcı durmamaktadır. Bizim için eğitimde ki aksaklılar ya da hatalar iktidar için eğitimin ta kendisidir, çünkü mükemmel bir eğitim sistemi demek; bilen ve sorgulayan insan demektir, bu da devletin işine gelmez. Devlet için en ideal insan, en az soru soran ve en az merak eden insandır. Eğitimden atılması gereken çarpıklıklar, iktidar için bu günün eğitiminin vazgeçilmez unsurlarıdır, çünkü eğitimi bu şekli ile soru soran, araştıran bireyler yetiştirmek amacı için kullanmak yerine, kendi sözlerini dinleyecek insanlar yetiştirmek için kullanmak onlar için daha mantıklıdır.

       Kitapta değinilen bir başka önemli nokta da şudur: Parti yenikonuş adını verdiği bir dil yaratmak için çalışmalar yapmaktadır. Çünkü bir insanı istediğiniz gibi düşündürmek istiyorsanız, ona istediğiniz dili öğretin, böylece bu kişinin düşünce dünyasına egemen olabilirsiniz. Yapılan araştırmalarda insanların; anadili ile düşündükleri ortaya çıkmıştır, bu da şunu gösterir insanların düşünmesi için anadillerinin olması gerekir, ancak siz bu anadilin üzerinde bir hakimiyet kurarsanız ya da yeni bir dil yaratırsanız bu şekliyle düşüncelere hakim olursunuz. İşte bu nedenle Büyük Birader sistemi, dilde olabildiğince sadeleşme yoluna gitmiştir, böylece insanlara düşünseler bile onların seçtikleri sözcüklerle düşünmeleri sağlanmıştır. Parti, aynı zamanda sevmek ve cinselliği de engelleme yoluna gitmiştir. Peki, böyle bir şeyi engellemekle amaçları ne olabilir? Parti, sevgi ve cinsellik gibi kavramları engelleyerek sadece Büyük Birader sevgi ve anlayışını ön plana çıkarmayı amaçlamıştır. Bir şeyi sevmek demek, onu her yönüyle tümden bir kabullenme demektir. Sevginin engellenmesi ya da sadece Büyük Birader’e yöneltilmesi ile amaçlanan budur. Yani, tümden kabul etmek ve Büyük Biraderi sevmek. Bu sayede Parti ideolojileri insanlara daha kolay kabul ettirilebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder