19 Mart 2014 Çarşamba

FARABİ; "EL MEDİNET-ÜL FAZILA" (ERDEMLİ TOPLUM)




      İnsanlar hayatlarını devam ettirebilmek için ve en üstün yetkinliklere ulaşmak için tamamını yalnız temin etmesi mümkün olmayan birçok şeye muhtaç olarak yaratılmıştır . Bu sebeple insan başkalarının yardımına ihtiyaç duyar , kendi ihtiyaçlarını tek başına karşılayamaz . Dolayısıyla insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için topluluklar oluşturur ve bu topluluklar daha büyük ihtiyaçlar için bir araya gelir ve daha büyük toplulukları oluşturur . 

       Erdemli şehir , organları tam ve sağlıklı olan , bütün organları canlı varlığın hayatını sağlayıp korumak için birbirleriyle yardımlaşan bir be­dene benzemektedir . Nitekim bedenin organları farklı yaratılışta olduğu gibi sahip oldukları güçler açısından da organlar arasında bir derece­lenme söz konusudur . Bedende tek idareci organ olan Kalp ile kalbe yakın konumdaki organlar bulunmaktadır . Bu organlardan her birinin , idareci organın amacına uygun olarak kendi işlevlerini gerçekleştirmele­rini sağlayan tabiî güçleri vardır . Bu organlar dışında ise , idareci organ ile alalarında herhangi bir aracı olmayan organların amaçlarına uygun olarak işlevlerini gerçekleştirdikleri güçleri vardır , ki bu organlar mertebe bakımından ikinci sıradadır . Diğer bazı organlar ise bu ikinci mertebedeki organların amaçlarına göre Hareket et­mektedirler . Bu durum , organa hizmet eden , ancak idare edeceği hiçbir organ bulunma­yan organlara kadar böyle devam eder . 

      Şehir de aynı beden gibi farklı yaratılışta ve yapıları bakımın­dan aralarında bir derecelenmenin söz konusu olduğu bölümlere sahiptir . Şehirde bir insan idareci konumundadır ve bu idareciye yakın durumda başka insanlar bulunmaktadır , idareciye yakın konum­daki bu insanların her birinin , idarecinin amacına uygun olarak hareket etmelerini sağlayan bir yapısı ve yeteneği vardır . Bunlar ilk mertebedeki insanlardır . Bunların altında ise , bu bilinci mertebedeki insanların amaçlarına göre hareket eden ikinci mertebedeki insanlar; bunların aLtında da ikinci mertebedekilerin amaçlarına göre hareket eden başka in­sanlar bulunmaktadır . 

      Devletin bütün unsurları , başkalarının amaçlarına göre hareket eden , başkalarına hizmet edip , kendilerine hiz­met eden hiç kimse bulunmayan insanlara kadar bu şekilde sıralanır . Bunlar en aşağı mertebedeki insanlardır; ancak bedenin organları gibi bu organlara ait güçleri sağlayan yapılar da tabiİdir . Halbuki şehrin unsurları tabİİ olsa da , bunların şehir için iş­levlerini gerçekleştirmelerini sağlayan yapı ve kabiliyetleri tabiî değil , ira­dîdir Buna göre şehrin unsurları tabiî olarak , insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde şunu değil de bunu yapmalarını uygun kılacak farklı özellik­lerde yaratılmışlardır . Ancak insanlar sadece sahip oldukları bu yaratılış­tan gelen özellikler dolayısıyla değil , sanatlar ve benzeri beceriler gibi ira­dî kabiliyetlerle elde edilebilen şeyler sayesinde de şehrin bir unsuru du­rumundadırlar . Bedendeki organların sahip oldukları tabiî güçlerin şeh­rin unsurlarındaki karşılığı , iradi kabiliyet ve yapılardır . 

       Erdemli şehrin yöneticisinin sıradan bir insan olması mümkün değil­dir; çünkü yöneticilik şu iki şeyden birisiyle gerçekleşir: 
  •  Kişinin yara­tılışı ve yapısı bakımından yöneticiliğe hazırlanmış olması;
  •  İradî yapı ve kabiliyet , ki bu da tabiat olarak yöneticiliğe yatkın olarak yaratılmış bir kimse için söz konusudur . 
      İdareci organı yönetecek başka bir organın bulunması nasıl mümkün değilse , ilk yöneticinin ait olduğu cinste , onu yönetecek başka birisinin bulunması da o derecede imkânsızdır . Aslında bu , genel olarak bütün yö­neticiler için geçerlidir . Erdemli şehrin ilk yöneticisinin sanatının , asla başka sanatlara hizmet etmeyen ve başka sanatlar tarafından yönetilme­yen bir Sanat olması gerekmektedir . Aksine ilk yöneticinin sanatı , tüm sa­natların onun amacım gerçekleştirmek için hareket ettiği ve erdemli şehrin bütün fiillerinin kendisine yöneldiği bir sanat olmalıdır . Bu durumda söz konusu insan , başka bir insanın yönetimi altına asla giremez . İnsanı insan yapan ilk mertebe , insanın bilfiil akıl haline gelmesini sağlayacak tabii yapının oluşmasıdır . Bu bütün insanlarda or­taktır . Bununla faal akıl arasında şu iki aşama bulunmaktadır: Edilgin aklın bilfiil akıl , kazanılmış akıl haline gelmesi . İlk aşama­sına ait bu noktaya ulaşan insan ile faal akıl arasında da iki aşama bulun­maktadır . Yetkin edilgin akıl ve tabiî yapı , Madde ve suretin bir araya gelmesiyle oluşan şeyin tek bir şey olması gibi bir şey halinde kabul edilecek olursa ve bu insan , bilfiil hale gelmiş edilgin akılla olan insanlık sureti olarak değerlendirilirse onunla faal akıl arasında sa­dece bir aşama kalır . Tabiî yapı , bilfiil akla dönüşmüş edilgin aklın , edil­gin akıl kazanılmış aklın , müstefâd ( kazanılmış ) akıl da faal aklın maddesi olarak ele alınıp hepsi birden tek bir şeymiş gibi değerlendirildiğinde bu insan , faal aklın kendisiyle özdeşleştiği insan olur . Bu durum , öncelikle akıl gücünün her iki kısmında yani te­orik ve pratik kısımlarında , ardından da muhayyile gücünde gerçekleşti­ği takdirde bu insan , artık kendisine vahyolunan bir insandır . Sânı yüce Allah ona faal akıl vasıtasıyla vahyeder . Yüce Allah”ın faal akla feyz ettiği şeyleri , faal akıl o insanın müstefâd aklı aracılığıyla önce edilgin aklına sonra da muhayyile gücüne feyzeder . Faal aklın edilgin aklıma feyzettiği şeyler sayesinde o insan tam manasıyla bir bilge , filozof ve akıl sahibi; faal akim muhayyile gücüne feyzettiği şeyler saye­sinde ise ilâhî âlemi akleden varlığıyla , gelecekte olacakları bildiren/uya­ran bir nebi , tikel varlıkların o andaki durumları hakkında bilgi veren bir haberci haline gelir . İşte bu insan , insanlığın en üstün mertebesinde ve mutluluğun en yüksek derecesindedir . Onun nefsi , yuka-rıda belirt­tiğimiz gibi , faal akılla tam anlamıyla birleşmiştir . Bu insan , mutluluğa götürmesi mümkün olan her fiilden haberdardır . İşte bu , yöneticiliğin ilk şartıdır . Ayrıca bu yöneticinin tüm bildiklerini , karşısındakinin hayal gü­cünde en iyi şekilde canlandırabileceği bir dil ye-teneğine; bunun yanın­da insanları mutluluğa ve mutluluğa ulaştıracak fiillere en iyi şekilde yönlendirme yeteneğine sahip olması gerekmektedir . Bütün bun­lara ilaveten bu yönetici , dünya işleriyle ilgilenmesi­ni sağlayacak sağlıklı bir bedene de sahip olmalıdır . Bu kişi , başka birisinin kendisini yönetmesi söz konusu bile olmayan yöneticidir . O , erdemli şeh­rin önderi ve ilk yöneticisidir . O , erdemli mille­tin ve yeryüzündeki tüm Bayındır coğrafyanın yöneticisidir . Bu düzeye doğal olarak , ancak kendisinde doğuştan getirdiği on iki özellik bulu­nan kimse ulaşabilir ; kısaca bu on iki özelliğe değinelim . Organlarının tam olması gerekmektedir . Kendisine söylenen her şeyi tabii olarak iyice anlayıp kavrayabilmelidir . Anladığı , gördüğü , duyduğu ve idrâk ettiği şeyi hafızasında iyice tutmalıdır . Çok uyanık ve zeki olmalıdır . En ufak bir işaret gördüğünde bile , bu işaretin ne anlama geldiğinin derhal farkına varmalıdır . zihninden geçenleri tüm açıklığıyla ortaya koyabilecek derecede güzel konuşmalıdır . Öğrenmeyi ve öğretmeyi sevmeli , buna kendini verip kolayca kabul etmelidir . Yeme , içme ve cinsî ilişkiye düşkün olmamalı . Doğruluğu ve doğrulan sevmeli , yalandan ve yalancılardan nefret etmelidir . Izzet-i Nefis ( nefsine hakim ) sahibi ve cömertliği seven birisi olmalıdır . Dünyevî şeyleri basit görmelidir . Tabiatı gereği adaleti ve âdil kimseleri sevmeli , haksızlıktan , zu­lümden ve bunları işleyenlerden nefret etmelidir . Yapılması gerektiğini düşündüğü şey konusunda azimli ve kararlı davranmalı , korkmadan ve gevşeklik göstermeden cesur bir şekilde onu gerçekleştirmelidir . Bütün bu özelliklerin tek bir insanda bulunması zordur . Dolayısıyla insanlar arasında doğuştan bu özelliklere sahip sadece bir insan buluna­bilir . Eğer erdemli şehirde böyle bir kimse bulunur ve büyüdükten sonra yukarıda belirtilen şartlardan ilk altısı veya muhayyile gücü açısından bir denginin olması durumunda bu şartlardan ilk beşi kendisinde ger­çekleşirse , yönetici o kişi olur . 

       Erdemli şehrin zıtları şunlardır: Cehalet şehri , fâsık ( Allah’ın emrinden çıkan kimseler ) şehir , değişikliğe uğramış şehir ve sapkın şehir . Bu şehirlerde­ki insanların karşılaştıkları olumsuzluklar erdemli şehirde bulunma­maktadır .


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder